HATIRLA VE SIKI TUT

Gemi yaklaşınca sahile doğru birer ikişer inmeye hazırlandılar.
Küçük olanı elini uzattı. Tutsunlar diye.
Tutmadı kimse.
Nasıl bindiğini de hatırlamıyordu. Ne yapacağını da bilemedi.
Sadece tutunması gerektiğini bilmeden biliyordu. Eline baktı. Tutunmak için olsa gerek diye.
Tutmadılar. Birkaç kez daha denedi. Yine aynı. Utandı. İçi burkuldu. Kendine acıdı.
Sonra beklemeye koyuldu.
Oturdu. Başını önüne eğdi. Bir daha hiç kaldırmadı.
Elini de uzatmadı.
Gemi tekrar yol aldı.
Yeni limanlar. Yeni fırsatlar. O hiç birine bakmadı. İlgilenmedi.
Sesleri duyabiliyordu. Konuşmaları.
Kalk üşüyeceksin. Hastalanırsın. Fırsatları kaçırıyorsun. Daha iyisini yapabilirsin. Bak insanlar neler yapıyorlar. Çalış. Oku. Öğren. Dinle. Mutlu olabilirsin. Bağlan. Sev. Korkma. Güven.
Bazen hafifçe kımıldatırdı başını.
Mırıldandığı olurdu.
Elleri izlerdi göz ucundan.
Elini uzatmak isterdi.
Gitmezdi yerinden. Elleri devinmezdi. Ağırlaşır da ağırlaşırdı. Gözleri yaşarırdı sonra.
Ağladığı bir gün yeni bir fonksiyonunu daha keşfetti ellerinin. Sadece tutunmak için değildiler. O zaman devindiler. Gözlerine uzanıp gözyaşlarına dokundular. Sildi sonra ellerinin tersiyle gözyaşlarını.
Ağlamak işe yaramıştı.
Diğerleri hala konuşuyorlardı. Kalk. Elin kolun var. Çalış. Çabala. Oturma.
Bir gün bir el başına dokundu. O zaman kaldırdı başını. Başka bir el okşuyordu onun başını. Önce ağladı sonra gülümsedi. Bir elin başka bir fonksiyonunu daha keşfetti o zaman. El başkalarına dokununca da iyi hissettiriyordu.
O zaman devindi. Önce bir kediyi okşadı. Sonra yağmura dokundu. Rüzgara tuttu sonra ellerini. Sonra başka bir baş aramaya koyuldu.
Buldu da. Çoktu kendisi gibi. Dokundu her birine. Dokunduğu her şeyi yüreğinde hissetti.
Sonra duymaları arttı. Fakat seslerden önce yürekleri duyuyordu. Yüreklerle konuşuyorlardı insanlar. Ses sadece sesti.
Elleri açık gezmeye başladı sonra. Öyle yapınca uzanmış küçük eller gördü. Tutabildiğince tuttu.
Tutmak güzeldi.
Tutmayı sevdi.
Peki bu özlem neydi?
Yüreğine sordu. Sen de tutun diyordu. Ara.
Özlediği tutunacak büyük ellerdi.
Çünkü yine bilmeden biliyordu.
Tutunmak da güzel olmalıydı.

"hatırla ve sıkı tut:
korkardın küçükken
serçe parmağın uçacak diye elinden.
diğer çocuklara benzerdim bense
benzemesi gibi, bir çinlinin diğerine.

şaşkınım, şehir açmıyor beni
ve namım yürümüyor burada
çünkü tuhaf burada her şey;
denizi sel basıyor hayret
hayret şehir sığmıyor taksiye
ve terör estiriyor rüzgar
kaldırıyor dağın eteklerini bile.

ve burada sensiz bahar
hem yatalak hem öpmeden geçiyor
bir jeton
yanağıma getiriyor da yanağını
kokunu rüzgara salsan
bana getirmiyor.

yoksun ya
güvercin avlıyor avluda kedi
kızlar gülüşüyor bahçede
gül üşüyor –gül üşür-
yoksun ya, bezden anne
yapıyor öksüz
öpmek için kendisine.(İbrahim Tenekeci)"

Dr Faik Özdengül
http://faikozdengul.wordpress.com
Salı, Mart 02, 2010 tarihinde Unknown tarafından kaydedilmiştir , | 0 Yorum »

0 yorum:

Yorum Gönder